Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiç bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır. Kaybettiklerinize aşırı üzülmeyiniz ve O’nun size verdikleriyle şımarmayasınız diye böyle yapmıştır.” (Hadid, 22-23)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allah’ın emirlerini gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın rızasını her işte önde tut ki, O’nu önünde bulasın. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen O’ndan dile. Ve bil ki; bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar. Ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.” (Tirmizi, Kıyamet, 59)
Kadere rıza ve teslimiyete dair çarpıcı bir misal aktaralım. 1975 yılında Wimbledon tenis turnuvasını kazanan Amerikalı tenisçi Arthur Ashe kan nakli sırasında kaptığı AİDS yüzünden hastaneye düşer. Bu haber en kısa zamanda dünyaya yayılır. Hayranları kendisine mektup yazarlar. Bir hayranı “neden sen?” diye başlar mektubuna. “Dünyada 5 milyar insan var. Neden seni buldu bu hastalık? Tanrı onca insan arasında neden seni seçti?” diye devam eder. Ölüm döşeğindeki şampiyon Arthur bu isyankâr hayranına şu cevabı verir: “Dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis öğrenir. 500 bini profesyonel tenisçi olur. 50 bini yarışmalara katılır. 5 bini büyük turnuvalarda yarışır. 50’si Wimbledon’a kadar yükselir. 4’ü yarı finale, 2’si finale kalır ve 1’i kazanır. Ben Wimbledon’u kazandığımda, şampiyonluk kupasını kaldırdığımda “neden ben?” diye sormadım Tanrıya. Şimdi hastane köşesinde sancı çekerken “neden ben?” diye nasıl sorarım?” Bu tam bir teslimiyet ifadesidir. Acıları dindirmek için verilen bütün müsekkinlerden daha rahatlatıcıdır. Bu inanç, ilaçlar gibi geçici değil devamlı tesir bırakır.
Kadere iman, kederlerin ilacıdır. Acıları tatlılaştıran, zorlukları kolaylaştıran, yokuşları inişlere, külfetleri nimetlere çeviren, kahırları lütuflara döndüren bu imandır. Hz. Peygamber (sav) bu imanla, bu teslimiyetle dünyanın en büyük inkılâbını gerçekleştirmiştir. Kendisi bu teslimiyeti yaşadığı gibi mü’minlere de tavsiye etmiş ve abdest alıp yatağa sağ tarafımızı koyup şöyle dua etmemizi söylemiştir. “Allah’ım! Sana teslim oldum. İşimi Sana havale ettim. Ümit ve korku içinde sırtımı Sana dayadım. Senden başka hiç bir sığınak ve korunak yoktur.” (Buhari, Vudû, 75) (Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi Mayıs-2016)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muızz: Üstün kılan, izzet ve şeref veren demektir.
Kısa Günün Kârı
İnsan için, yaşanacak bir kaderinin olduğuna inanmaktan daha rahatlatıcı bir duygu olamaz. İsyanlarımızı dindirecek, hayatın cilvelerini kabullendirecek daha etkili bir teselli kaynağımız yoktur. Bir felaketle karşı karşıya kaldığımızda kader inancının, rıza gölgesine, iman siperine sığınırız. Zira başka sığınak, korunak, tutanak yoktur.
Lügatçe
vuku: Olma, meydana gelme.
külfet: Sıkıntı, zorluk.
Altınoluk
Duanın Arapça metni Bilen varsa yazabilirmi